Fransızca Fransızca Tercümenin Gözden Kaçan Püf Noktaları Bilmeyen Çok Şey Kaybeder

webmaster

A professional female translator, fully clothed in a modest business blazer and blouse, seated at a sleek modern desk. She is intently focused on a document on her tablet, a thoughtful expression on her face. The background features blurred bookshelves filled with diverse books and a global map, subtly indicating linguistic and cultural range. Soft, professional lighting illuminates the scene. Perfect anatomy, correct proportions, natural pose, well-formed hands, proper finger count, natural body proportions. High-resolution, professional photography, safe for work, appropriate content, professional dress.

Fransızca’nın o zarif tınısına, akıcı melodisine kapılmak çok kolaydır, değil mi? Ancak iş çeviriye geldiğinde, hele bir de bu dilin kendi içindeki sonsuz nüansları yakalamak gerektiğinde, çoğu zaman bir labirentte kaybolmuş gibi hissederim.

Kendi deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim ki, sadece kelimeleri değil, bir cümlenin ruhunu, kültürel kodları ve o “ne bileyim” dedirten incecik duyguyu aktarmak, gerçekten de sanatsal bir çaba gerektiriyor.

Özellikle aynı dil içinde farklı kullanım bağlamlarını veya bölgesel farklılıkları dengelemek, beni çoğu zaman saatlerce masa başında düşünmeye itmiştir.

Fransızca çevirinin bu kendine has zorlukları, onu sadece bir dilbilimsel süreçten çıkarıp adeta bir dedektiflik hikayesine dönüştürüyor. Aşağıdaki satırlarda bu labirentin sırlarını biraz daha aralayalım.

Fransızca’nın o zarif tınısına, akıcı melodisine kapılmak çok kolaydır, değil mi? Ancak iş çeviriye geldiğinde, hele bir de bu dilin kendi içindeki sonsuz nüansları yakalamak gerektiğinde, çoğu zaman bir labirentte kaybolmuş gibi hissederim.

Kendi deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim ki, sadece kelimeleri değil, bir cümlenin ruhunu, kültürel kodları ve o “ne bileyim” dedirten incecik duyguyu aktarmak, gerçekten de sanatsal bir çaba gerektiriyor.

Özellikle aynı dil içinde farklı kullanım bağlamlarını veya bölgesel farklılıkları dengelemek, beni çoğu zaman saatlerce masa başında düşünmeye itmiştir.

Fransızca çevirinin bu kendine has zorlukları, onu sadece bir dilbilimsel süreçten çıkarıp adeta bir dedektiflik hikayesine dönüştürüyor. Aşağıdaki satırlarda bu labirentin sırlarını biraz daha aralayalım.

Kültürel Katmanları Anlamak ve Yansıtmak

fransızca - 이미지 1

Fransızca bir metni çevirirken karşılaştığım en büyük zorluklardan biri, sadece kelimelerin anlamını bilmekle kalmayıp, o kelimelerin arkasındaki kültürel kodları ve toplumsal bağlamı da kavramak zorunda kalmamdır.

Çünkü Fransız kültürü, diline o kadar derinlemesine işlemiş ki, bazen tek bir kelime ya da deyim, bütün bir tarihi veya toplumsal olguyu içinde barındırabiliyor.

Örneğin, bir Fransız deyimini Türkçeye çevirirken sadece kelime karşılığını vermek, o deyimin asıl ruhunu, espriyi veya göndermeyi tamamen kaybetmemize yol açabiliyor.

Sanki bir şaka yapıyorsunuz ama kimse gülmüyor gibi bir durumla karşılaşabiliyorsunuz ve bu da beni gerçekten kahrediyor. Benim deneyimlerime göre, bu noktada sadece dil bilgisi yetmiyor; biraz sosyoloji, biraz tarih, hatta biraz da güncel Fransız popüler kültürü hakkında bilgi sahibi olmak gerekiyor.

İşte o zaman, o incecik nüansı yakalayabiliyor, okuyucunun yüzünde o “evet, anladım!” ifadesini görebiliyorsunuz. Bu his, her türlü zorluğa değer, inanın bana.

1. Deyimlerin ve Atasözlerinin Gücü

* Fransızca, deyimler ve atasözleri açısından inanılmaz zengin bir dil. Her gün yeni bir deyimle karşılaşmamak neredeyse imkansız. Benim için en zoru, bunları Türkçeye hem doğru hem de doğal bir şekilde aktarmak oluyor.

Kelime kelime çevirdiğinizde ortaya çıkan anlamsızlık, bazen beni çileden çıkarabiliyor. * Bu ifadelerin çoğu, Fransa’nın tarihine, kırsal yaşamına veya edebi geleneklerine dayanıyor.

Bu yüzden sadece anlamını değil, ortaya çıkış hikayesini de bilmek, o deyimin Türkçe karşılığını bulmamda bana çok yardımcı oluyor. Bazen bir deyimin karşılığı Türkçede direkt olmasa bile, aynı duyguyu veya durumu anlatan başka bir deyimi bulmak için uzunca bir süre kafa patlatıyorum.

2. Tarihi ve Sosyal Göndermeler

* Fransız metinlerinde sıkça karşılaştığım bir diğer durum da tarihi figürlere, olaylara veya toplumsal yapıya yapılan göndermeler. Eğer okuyucu bu göndermelerin ne anlama geldiğini bilmiyorsa, çeviri ne kadar akıcı olursa olsun metnin derinliğini kaçırıyor.

* Benzer şekilde, Fransız siyasetine veya güncel tartışmalarına yapılan göndermeler de çevirmenin başına bela olabiliyor. Burada sadece kelimeyi çevirmek değil, o göndermenin Türk okuyucu tarafından da anlaşılmasını sağlayacak bir açıklama veya eşdeğer bir ifade bulmak gerekiyor.

Bazen dipnot kullanmak kaçınılmaz oluyor, ama amacım her zaman metnin akışını bozmadan bu bilgileri aktarabilmek.

Dilin İçindeki Bölgesel ve Sosyal Katmanlar

Fransa’yı tek bir dil coğrafyası olarak görmek, çevirmen için büyük bir yanılgı olabilir. Benim yıllar içindeki gözlemlerim ve deneyimlerim gösteriyor ki, Fransa’nın farklı bölgelerinde kullanılan aksanlar, kendine özgü kelimeler veya ifade biçimleri, çeviri sürecini bambaşka bir boyuta taşıyabiliyor.

Paris Fransızcası ile Marsilya aksanı ya da Kanada Fransızcası arasında sadece telaffuz farkı değil, aynı zamanda kelime dağarcığı ve deyimsel ifadeler açısından da ciddi farklılıklar bulunabiliyor.

Aynı şekilde, bir roman karakterinin hangi sosyal sınıftan geldiğini veya hangi meslek grubuna ait olduğunu belirten dil kullanımları, çeviriyi apayrı bir sanat haline getiriyor.

Küfürlü argo bir dilin resmi bir metinde kullanılması gibi absürt bir durumla karşılaşmamak için, karakterin veya konuşmacının sosyal konumunu yansıtan bir Türkçe dil seçimi yapmak zorunda kalıyorum.

İşte bu incelikler, beni bazen saatlerce aynı cümlenin üzerinde düşündürüyor.

1. Bölgesel Ağızların Çevirideki Yansımaları

* Fransızca, bölgesel olarak oldukça farklılık gösterebilen bir dil. Provence’dan gelen bir metindeki kelimelerle, Alsas’taki bir diyalogda kullanılan ifadeler bazen çok farklı olabiliyor.

Bu farklılıkları yakalamak ve Türkçeye de o bölgesel tınıyı veya karşılığı aktarmak, beni bazen gerçekten zorluyor. * Kanada Fransızcası gibi farklı lehçeler de başlı başına bir dünya.

Bazen sadece kelime anlamları değil, gramer yapıları bile küçük farklılıklar gösterebiliyor. Bu tür durumlarda, orijinal metnin hangi bölgeye ait olduğunu iyi analiz edip, çeviriyi de ona göre şekillendirmem gerekiyor.

2. Sosyal Sınıf ve Mesleki Jargon

* Bir edebi eserdeki karakterin sosyoekonomik durumu veya mesleği, onun konuşma tarzına doğrudan yansıyor. Paris’in üst sınıf bir bölgesinde yaşayan birinin kullandığı dil ile, işçi sınıfından birinin dili arasında dağlar kadar fark olabiliyor.

Bu farkı Türkçeye de yansıtabilmek, çevirinin gerçekçiliğini artırıyor. * Tıp, hukuk veya mühendislik gibi alanlardaki mesleki jargonlar da çevirinin zorluk derecesini artırıyor.

Bu terimlerin sadece sözlük anlamlarını bilmek yetmiyor, aynı zamanda o alandaki güncel terimlerin Türkçedeki doğru karşılıklarını da bilmek gerekiyor.

Bazen bu tür metinleri çevirirken, ilgili alandan uzman birinden destek alma ihtiyacı hissedebiliyorum.

Resmiyet ve Samimiyet Arasındaki Hassas Denge

Fransızca’nın “tu” ve “vous” ayrımı, çevirmenler için bazen bir mayın tarlasına dönüşebiliyor. Türkçede tek bir “siz” hitabı varken, Fransızcada kiminle konuştuğunuza, ilişkinizin derecesine ve sosyal bağlama göre “tu” ya da “vous” kullanmak zorundasınız.

Bu seçim, sadece bir zamir meselesi değil, aynı zamanda bir saygı, samimiyet veya hiyerarşi göstergesi. Benim için en karmaşık durumlardan biri, bir metinde “tu”dan “vous”a veya tam tersine geçişin olduğu anları yakalamak ve Türkçede bunu doğru bir şekilde yansıtabilmek.

Örneğin, bir gerilim romanında dedektifin şüpheliye ilk başta resmiyetle yaklaşırken, sorgunun ilerleyen aşamalarında daha samimi bir tona geçişini aktarmak, gerçekten de dilsel bir cambazlık gerektiriyor.

Bu nüansı kaçırdığınızda, metnin tonu tamamen değişiyor ve okuyucu, karakterler arasındaki dinamikleri yanlış anlayabiliyor. Bu yüzden, bu dengeyi yakalamak benim için çevirinin olmazsa olmazlarından biri.

1. Hitap Şekillerinin İncelikleri

* “Tu” ve “vous” arasındaki geçişler, özellikle diyaloglarda beni en çok düşündüren konulardan biri. Ne zaman samimiyete geçildiğini, ne zaman yeniden resmiyete dönüldüğünü iyi analiz etmek gerekiyor.

* Türkçede bu ayrımı bazen farklı fiil çekimleriyle, bazen de kelime seçimleriyle (örneğin “senli benli konuşmak” gibi ifadelerle) yakalamaya çalışıyorum.

Ancak Fransızcadaki o doğrudan hitap farkının Türkçeye tam olarak yansıtılması bazen imkansız olabiliyor.

2. Sosyal Ortamın Çeviriye Etkisi

* Bir arkadaş ortamında geçen konuşma ile resmi bir toplantıdaki diyaloglar arasında kullanılan dil tamamen farklıdır. Fransızcada bu fark daha da belirgindir ve bu durum, çevirinin akıcılığını ve doğalığını etkiler.

* Benzer şekilde, bir e-postanın veya mektubun başlangıç ve bitişindeki selamlama ve veda ifadeleri de kişinin ilişki derecesini yansıtır. Bu ifadelerin Türkçedeki eşdeğerini bulmak, bazen düşündüğümden çok daha fazla zamanımı alıyor.

Sözdizimsel Yapıların Türkçeye Aktarılmasındaki Güçlükler

Fransızca’nın kendine özgü cümle yapıları, Türkçeye çevrilirken beni çoğu zaman bir yapbozun parçalarını birleştirmeye çalışır gibi hissettiriyor. Özellikle Fransızca’daki uzun ve karmaşık cümleler, bağlaçlarla örülmüş yan cümleler silsilesi, Türkçenin daha yalın ve genellikle özne-nesne-yüklem sıralamasına sahip yapısına adapte edilirken büyük bir meydan okuma oluşturuyor.

Bazen bir Fransızca cümleyi olduğu gibi Türkçeye çevirdiğinizde ortaya çıkan o garip, devrik veya anlaşılması güç yapıyı düzeltmek için saatlerce uğraştığım oluyor.

Anlamı korurken, Türk okuyucunun akıcı bir şekilde okuyabileceği, kulağına garip gelmeyecek bir cümle kurmak gerçekten de sanatsal bir yetenek gerektiriyor.

Bu süreçte sadece kelimeleri değil, cümlenin akışını ve ritmini de yakalamaya çalışıyorum. Çünkü benim hissettiğim kadarıyla, bir çeviri sadece anlamı değil, dilin müziğini de taşımalı.

1. Uzun ve Karmaşık Cümle Yapıları

* Fransızcada sıkça karşılaşılan uzun, virgüllerle ve bağlaçlarla birbirine bağlanmış cümleler, Türkçede aynı yapıyı koruduğunuzda anlaşılmaz hale gelebiliyor.

* Bu durumlarda, Fransızca’daki tek bir uzun cümleyi Türkçede iki veya üç ayrı cümleye bölmek zorunda kalıyorum. Ancak bunu yaparken orijinal anlam bütünlüğünü ve vurguyu kaybetmemeye özen gösteriyorum.

2. Pasif Yapılar ve Türkçeye Adaptasyonu

* Fransızcada pasif cümle yapıları yaygın olarak kullanılırken, Türkçede aktif yapılar genellikle daha doğal ve tercih edilen bir anlatım biçimidir.

* Bu tür pasif yapıları Türkçeye çevirirken, pasifi aktif hale getirmek veya daha doğal bir ifade bulmak için bazen cümlenin tamamen yeniden kurgulanması gerekebiliyor.

Fransızca Çeviride Sık Yapılan Hatalar ve Çözümleri

Fransızca çeviri yaparken karşılaştığım ve tecrübelerimle öğrendiğim bazı yaygın hatalar ve bunlara getirdiğim çözümleri sizinle paylaşmak isterim. Bu hatalar, genellikle dilin inceliklerini veya kültürel bağlamını göz ardı etmekten kaynaklanıyor.

Benim gibi bir çevirmen adayıysanız veya bu alana ilgi duyuyorsanız, bu tablo size yol gösterebilir. Bazen ufak bir detay, çevirinin kalitesini tamamen değiştirebiliyor ve ben bu detaylara çok dikkat etmeye çalışıyorum.

Hata Türü Açıklama Örnek (Fransızca) Doğrudan Çeviri Hatası (Türkçe) Doğru Çeviri / Çözüm (Türkçe)
Kültürel Bağlamı Göz Ardı Etme Deyimlerin, atasözlerinin veya kültürel göndermelerin kelime kelime çevrilmesi. “Pleuvoir des cordes” “İpler yağıyor” “Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor” / “Kırkikindi yağıyor”
Yanlış “Faux Amis” Kullanımı İki dilde benzer görünen ancak farklı anlamlara sahip kelimeleri karıştırmak. “Librairie” “Kütüphane” (Hata) “Kitapçı” (Kütüphane = “Bibliothèque”)
Resmiyet/Samimiyet Ayrımını İhmal Etme “Tu” ve “vous” kullanımının Türkçeye doğru yansıtılmaması, metnin tonunu bozabilir. “Tu es très gentil.” (Bir yabancıya) “Sen çok naziksin.” “Çok naziksiniz.” (Duruma göre)
Sözdizimi Kopyalama Fransızca’nın uzun ve karmaşık cümle yapısını Türkçeye doğrudan aktarma. “Il est arrivé, et après avoir mangé, il est parti.” “O geldi ve yemek yedikten sonra, o gitti.” “Geldi, yemek yedi ve gitti.” / “Yemeğini yedikten sonra gitti.”

Edebi Çeviride Duygusal Tonu Korumak

Bir edebi metni Fransızcadan Türkçeye çevirirken, benim en çok odaklandığım noktalardan biri de metnin taşıdığı duygusal tonu, yazarın kullandığı ruh halini ve karakterlerin hislerini Türk okuyucuya aynı yoğunlukta aktarabilmektir.

Çünkü kelimeler sadece anlam taşımaz; aynı zamanda bir duygu, bir atmosfer veya bir karakterin iç dünyasını da yansıtır. Benim deneyimlerime göre, bazen tek bir sıfatın veya zarfın seçimi, metnin bütününde yarattığı etkiyi tamamen değiştirebilir.

Yazarın ironisini, hüznünü, sevincini ya da öfkesini Türkçede de aynı titizlikle yeniden yaratmak, gerçekten de çevirmenliğin sanatsal yönünü ortaya koyuyor.

Eğer bu duygusal akışı yakalayamazsam, metnin cansızlaştığını ve okuyucunun metinle bağ kuramadığını hissederim. Bu da beni, kendi içimde derin bir tatminsizliğe iter ve o cümle üzerinde saatlerce çalışmama neden olur.

Bir metinle adeta empati kurar gibi çalışmak, benim bu süreçteki en büyük motivasyon kaynağım.

1. İroni ve Mizahın Aktarılması

* Fransız edebiyatında ironi ve mizah çok ince bir çizgide ilerler. Bazen bir kelime oyunu, bazen de kültürel bir gönderme ile ortaya çıkar. * Bu ince mizahı Türkçeye aktarırken, doğrudan çeviri çoğu zaman işe yaramaz.

O anki durumu Türk okuyucunun anlayabileceği şekilde, aynı espriyi veya ironiyi taşıyacak bir ifade bulmak gerekir. Bazen bu, Türkçede tamamen farklı bir deyim veya kelime öbeği kullanmayı gerektirir.

2. Karakter Sesinin ve Ruh Halinin Korunması

* Bir romandaki her karakterin kendine özgü bir “sesi” vardır. Bu ses, karakterin eğitimi, sosyal konumu, yaşı ve kişiliği hakkında ipuçları verir. * Çeviri yaparken, karakterin o özgün sesini Türkçeye taşımak çok önemlidir.

Eğer bir karakterin hüzünlü bir tonda konuştuğu orijinal metinde açıkça belliyse, benim çevirimde de bu hüzünlü tonu yansıtmam gerekir. Aksi takdirde, karakterin inandırıcılığı kaybolur ve okuyucu ile karakter arasında bir bağ kurulamaz.

Bu da benim için büyük bir başarısızlık anlamına gelir.

Fransızcada Kelime Oyunları ve Nüansların Yakalanması

Fransızca’nın zenginliği, kelime oyunları ve ince nüanslarla dolu oluşudur. Bir kelimenin birden fazla anlama gelebildiği veya benzer sese sahip kelimelerle yapılan zekice oyunlar, çevirmen için tam bir sınavdır.

Benim tecrübelerime göre, bu tür kelime oyunlarını Türkçeye birebir aktarmak çoğu zaman imkansızdır. Bu durum, çevirmenin yaratıcılığını ve dilsel esnekliğini sonuna kadar zorlar.

Yazarın metne gizlediği o küçük dilsel sürprizleri Türk okuyucuya da hissettirebilmek, çevirinin en keyifli ama aynı zamanda en zorlayıcı yanlarından biri.

Bazen bir kelime oyununu çevirirken, Türkçede benzer bir etkiyi yaratacak başka bir kelime oyunu bulmak için saatlerce düşündüğüm ve alternatifler denediğim oluyor.

Çünkü eğer o kelime oyununun espirisi veya zekası kaybolursa, metnin bir bölümü sanki anlamsızlaşmış gibi hissediyorum ve bu da beni çok rahatsız ediyor.

1. Anlamsal Çok Yönlülük (Polysemy)

* Fransızca’da aynı kelimenin bağlama göre farklı anlamlara gelmesi oldukça yaygındır. Örneğin, “tour” kelimesi hem “kule” hem de “tur/gezi” anlamına gelebilir.

* Bu tür durumlarda, metnin bağlamını çok iyi analiz etmek ve kelimenin o cümlede hangi anlamda kullanıldığını doğru tespit etmek gerekiyor. Yanlış bir seçim, cümlenin anlamını tamamen değiştirebilir.

2. Sözcük Oyunları ve Çeviri Stratejileri

* Şiir, reklam metinleri veya mizahi içeriklerde sıkça karşılaşılan sözcük oyunları, çevirmen için en büyük zorluklardan biridir. Bunları Türkçeye olduğu gibi aktarmak genellikle mümkün olmaz.

* Böyle anlarda, sözcük oyununun amacını anlamak ve Türkçede benzer bir etkiyi yaratacak, belki de tamamen farklı bir sözcük oyunu veya espri bulmak benim için en doğru strateji oluyor.

Bazen orijinal metinden biraz uzaklaşmak gerekse de, önemli olan yazarın vermek istediği etkiyi korumaktır.

Yazıyı Bitirirken

Fransızca çevirinin sadece kelimeleri bir dilden diğerine aktarmak olmadığını, bir kültürden diğerine köprü kurmak olduğunu bizzat deneyimledim. Her ne kadar zaman zaman beni çaresiz bırakan anlar olsa da, bu dilin inceliklerine nüfuz etmek ve o “doğru” ifadeyi yakalamak, tarifsiz bir tatmin veriyor.

Bu süreçte sabır, araştırma ve dile duyulan tutku en büyük yardımcılarım oldu. Unutmayın, çevirmenlik sadece bir meslek değil, aynı zamanda bir sanat ve sürekli bir öğrenme yolculuğu.

Bu labirentte yolunuzu bulmak için çıktığınız bu serüvende hepinize başarılar dilerim!

İşinize Yarayacak Bilgiler

1. Fransızca öğrenirken veya çeviri yaparken, sadece dilbilgisi kurallarına değil, Fransız kültürüne, tarihine ve güncel olaylarına da ilgi gösterin. Bu, deyimlerin ve kültürel göndermelerin ardındaki anlamı kavramanıza yardımcı olacaktır.

2. Bölgesel farklılıkları göz ardı etmeyin. Marsilya, Lyon veya Québec Fransızcası gibi farklı ağızları ve kelime kullanımlarını araştırmak, çevirilerinizin doğruluğunu artırır.

3. “Tu” ve “vous” ayrımına özellikle dikkat edin. Türkçede tek bir “siz” kullanmak yerine, fiil çekimleri ve bağlamla bu resmiyet/samimiyet farkını yansıtmaya çalışın.

4. Sözlük kullanırken tek bir karşılığa bağlı kalmayın. Bir kelimenin farklı bağlamlardaki anlamlarını gösteren örnek cümleleri incelemek, doğru tercihi yapmanızda size yol gösterecektir.

5. Edebi çevirilerde yazarın üslubunu ve duygusal tonunu korumak için bolca okuma yapın ve farklı çevirmenlerin yaklaşımlarını inceleyin. Türkçeye çevrilmiş Fransız klasikleri bu konuda harika birer kaynaktır.

Önemli Noktaların Özeti

Fransızca çevirideki en büyük zorluklar; kültürel katmanları ve deyimleri doğru yansıtmak, bölgesel ve sosyal dil farklılıklarını yakalamak, resmiyet ile samimiyet arasındaki dengeyi kurmak, karmaşık sözdizimsel yapıları Türkçeye doğal aktarmak ve edebi metinlerde duygusal tonu korumaktır.

Başarılı bir çeviri için sadece dil bilgisi değil, kültürel bilgi, bağlam analizi ve yaratıcılık da şarttır. Özellikle kelime oyunları ve nüanslar çevirmenin en çok zorlandığı alanlardır ve bu noktada özgün çözümler üretmek büyük önem taşır.

Sıkça Sorulan Sorular (FAQ) 📖

S: Fransızca çeviriyi sadece dil bilmekten öteye taşıyan, onu bu kadar zorlu kılan şey ne sizce?

C: Ah, bu soruya kendimden bir şeyler katmadan yanıt vermem imkansız. Fransızca’nın o müziğini duyup, kelimeleri anlamak bambaşka, ama metnin ruhunu yakalayıp, hele bir de onu başka bir dile ‘giydirmek’ var ya, işte o tam bir cambazlık.
Ben şahsen, bazen bir kelimeye bakıp “Bunun ardındaki duygu ne? Bu cümleyle Fransız ne demek istedi?” diye saatlerce düşündüğüm oldu. Mesela “Flâner” kelimesi…
Sadece “dolaşmak” demek değil ki, içinde öyle bir keyif, öyle bir amaçsız salınım var ki, bunu Türkçe’ye tek kelimeyle aktarman mümkün değil. İşte o nüansları, o kültürel kodları hissetmeden, o ruhu metne katmadan yapılan çeviri, sadece cansız bir metin olarak kalır.
Bu da çeviriyi sadece dil bilgisi işi olmaktan çıkarıp, adeta bir empati ve sanatsal yorumlama sürecine dönüştürüyor benim için.

S: Metin içinde farklı kullanım bağlamları veya bölgesel farklılıklar olduğunda, bu durum çeviriyi nasıl etkiliyor ve siz bu tip zorluklarla nasıl başa çıkıyorsunuz?

C: İşte tam da burada çevirmenlik, bir dedektiflik hikayesine dönüşüyor. Fransızca, Fransa’nın farklı bölgelerinde, Québec’te ya da Afrika’daki Frankofon ülkelerde farklı tınılara, farklı deyimlere sahip olabiliyor.
Benim başıma geldi, metinde geçen bir ifade Fransa’nın kuzeyindeki bir şiveye aitken, ben onu ilk başta genel Fransızca sandım. Anlamı bambaşka yerlere çekebilirdi!
Böyle durumlarda yapılması gereken ilk şey, metnin hangi coğrafi ve kültürel bağlamda yazıldığını anlamak. Bir kelimenin basit bir eş anlamlısı yerine, o bağlama en uygun karşılığını bulmak için derinlemesine araştırma yapmak gerekiyor.
Bazen saatlerimi sadece tek bir kelimenin doğru karşılığını bulmaya harcadığım oluyor, çünkü yanlış bir seçim tüm cümlenin hatta paragrafın anlamını değiştirebilir.
Bu, sadece kelime dağarcığı değil, aynı zamanda kültürel sezgi ve sabır gerektiren bir süreç.

S: Fransızca’dan yapılan çevirinin gerçekten ‘yaşadığını’ hissettirmesi için en önemli unsur sizce nedir ve bunu nasıl sağlıyorsunuz?

C: Bir çevirinin “yaşadığını” hissettirmesi, benim için kelimelerin ötesinde bir şey. Sanki yazarın ruhunu, metnin içindeki nefesi hissedip, onu yeni dile aktarabilmek gibi.
Benim için en önemli unsur, sadece doğru kelimeyi değil, o kelimenin taşıdığı duyguyu, niyeti ve tonlamayı da hedef dile yansıtabilmek. Bunu sağlamanın yolu ise, metni sadece dilbilgisi kurallarıyla okumaktan çok, yazarın neden o kelimeyi seçtiğini, ne anlatmak istediğini anlamaya çalışmaktan geçiyor.
Yani, metni Türkçe’ye çevirdikten sonra, oturup yüksek sesle okuyorum. Eğer okurken kulağıma doğal gelmiyorsa, yapay duruyorsa, o zaman dönüp baştan alıyorum.
Bir de metnin hedef kitlesini iyi anlamak gerekiyor. Mesela bir edebi metinle, teknik bir kılavuzun çevirisi arasında dağlar kadar fark var. Hepsinde ortak nokta, çevirinin “ben Fransızca’dan çevrildim” diye bağırmaması, sanki en başından Türkçe yazılmış gibi akması.
Bu da ancak o dili gerçekten içselleştirmek ve metinle derin bir bağ kurmakla mümkün.